Ben magazin kadınıyım öyle entel havayı sevmem…Tecavüz suçluları için gündeme gelen ‘hadım yasası’nı destekleyen Avşar, “Tecavüz suçlularını hadım ederlerken bana da görev verebilirler.” diyor. Dün itibariyle gösterime giren 72. Koğuş filminde Türk sinemasının kokusu olduğunu belirten ünlü oyuncu, enteleküel havaya bürünmediğini ve magazin kadını olduğunu belirtiyor. “Popüler kültür olmasa ben olmazdım. Benim için enteleküellik değil magazin daha gerçek.” diyen Avşar ile kendini var eden işleri, gündeme gelmesini sağlayan ilişkilerini ve hayata nasıl baktığını konuştuk.
Hülya Avşar yıllardır magazinin basınının en çok gündeme gelen ismi. Her söylediği olay oluyor, her yaptığı iş çok konuşuluyor. Bu alanda rakibinin olmadığını söyleyen ünlü sanatçı bu kez de 72. Koğuş filmiyle gündemde. Avşar ile hem filmi, hem özel hayatını ve gündemdeki olaylara nasıl bakığını konuştuk. Ortaya çıkan sonucu kendi cümleleriyle özetleyeyim: “Ben zırdeliyim, terfi alıp huni takacağım. Herkesle alay etmek geliyor içimden…”
72.Koğuş filmi, 1999’da oynadığınız Salkım Hanımın Taneleri filminden sonra ve dört yıllık bir aranın ardından en ses getiren film oldu. Bu filmde rol alma isteği yeniden gündeme gelmekle mi ilgili yoksa romanın sizde uyandırdığı oyunculuk isteği mi?
Salkım Hanımın Taneleri’ni çekerken kızım Zehra daha bebekti. Kesinlikle, tamamen çok dolmuştum. Yeni doğum yapmış bir annenin sütten göğüsleri şişer ve o anda çocuğunu emzirmek ister ya, emzirmediği zaman da akar ya o göğüsler, aynen öyleydim. Dolayısıyla bunu yansıtmam gereken bir yer vardı ve 72. Koğuş’ta tam o döneme denk geldi. Ayfer Tunç’un senaryosunu okuyunca her sahnede ayrı bir oyunculuk zevki tadacağımı hissettim. Bu heyecanla o filmi çektim. Sütümü oraya akıttım.
Bundan beslenecek izleyici için ne dersiniz? 1940’yı lılarda geçen bir olayı neden izlemeli insanlar?
Günümüzde de halen devam eden problemleri içeren bir film. Diyelim Orhan Kemal bunu yazmadı ve bu film hiç çekilmedi. Bu şartlarda bile insan duygularını ortaya koyan bir hikaye bu. Böylesine ağır bir romanın yeni jenarasyona tanıtılması yanında çok uzun bir zamandır yapılmayan gerçek bir sinema dili var burada. Bir çok dijital çekimler çıktı, kameralar değişti filan ama bu 35 mm.’lik çekildi. Türk sinemasının kokusu var bu filmde. Modern bir şey değil bu. Bu sinemayı da unutmamak lazımdı.
Sinema eleştirmenleri oyunculuğunuza övgüler düzdü. Bu ne hissettirdi size?
Helal süt olduğunu hissettirdi. Gerçekten içimdeki bütün duyguları bir araya getirip akıttığım bir süt olduğunu hissettim. Doğru yere gittiğimi hissettim. Bu da bana inanılmaz haz verdi.
Ya eleştiri olsaydı?
Öyle bir şey olsaydı eğer, dört senelik o birikimin bana zarar veren bir şey olduğunu hissederdim. Demek ki bu kadar fazla süt biriktirmemek ve sinemaya ara vermemek gerektiğini düşünürdüm. Ara vermenin bana çok fazla şeyler taşındığını düşündüm hep. Çünkü annemin ölümüyle gelen o ara dönem çok kötü geçti. Ağzıma aldığım her lokmada kağıt etkisi hissettim.
Oyunculuktan ziyade filmdeki tecavüz sahnesiyle magazin basınının gündemini gelmek rahatsız etmiyor mu sizi?
Kullansınlar zaten, magazinsiz olmaz. Ben seviyorum magazini. Sadece tarzım değişti, uzak durmuyorum.
Yani internete filmin ve sizin adınızı yazınca sadece tecavüz fragman ve haberlerinin görünmesinin oyunculuğunuzun önünde engel oluşturduğunu düşünmüyor musunuz?
Onun da bir faydası olduğunu düşünüyorum. Öyle olması da gerekiyor. Bunun sahneyi daha çekici hale getirdiğini düşünüyorum. Salkım Hanımın Taneleri’ni magazine indirgeyemezler ama bu filmde gereken sahneler varsa indirgeyecekler. Ben bir magazin kadınıyım. Ben magazini seviyorum. Geri planda durup entelektüel havaya bürünmeyi sevmeyen bir kadınım. Kendi entelektüelliğim tamamen içimde, bunu zaman zaman gerek filmlerde gerekse tv programlarında ortaya çıkarıyorum.
Enteleküellik zaman zaman ortaya çıkardığınız bir şey ise oynadığınız bir hal mi bu?
Sinema yapan, siyasi, ekonomi, magazinsel programlar yapan, dergi çıkartan, köşe yazıları yazan artı spor yapan biri olarak mutlaka bir enteleküel tarafım var tabii ki! Ama ben hayatımın daha çok yaşarken magazinsel kısmını tercih ediyorum.
Hangisi daha gerçek?
Magazin daha gerçek.
Ama magazincilerle kavga da ediyorsunuz?
Haddini aştığı zaman ediyorum tabii, bu entelektüel olsam da değişmeyecekti. Magazinin de entelektüel, ağır kısmı var. Magazinin ucuz kısmında olmayı hiçbir zaman seçmedim, zaten olamam da.
Kızınız Zehra nedeniyle mi olamazsınız?
Hayır kendimle ilgili. Tabii ki bir anne olarak Zehra’yı ilgilendiren kısmı var ama daha çok kendi kişiliğimle ilgili bir şey.
Şimdi bir çocuk olan Zehra’nın ileride sizden hesap sorabilecek olması korkutuyor mu sizi?
Hımmm… Korkunun en büyük silahı ve çözümü konuşmaktır. Yani ben Zehra ile her şeyi konuşarak hallettim, bundan sonrasını da konuşarak hallederim. Şimdiden de yolunu yapıyorum. Çıkan yazıları görüyor ki çoğu çok doğru ile bağdaşmıyor. Zehra zaten bunun algısı içinde büyüyor ama bana hesap soracağı şey ne olur diye düşünüyorum, çok da bir şey göremiyorum. Neyin hesabını sorabilir sizce?
Babasından ayrılmanızın hesabını sorabilir mesela?
Onu çoktan sormaya başladı.
Hallettiniz mi yani bu mevzuyu?
Neyi hallediyoruz ki? Dünya o kadar değişiyor ki; eskiden ayrılan insanları parmakla gösterirdik şimdi evli kalanları işaretle gösteriyorsunuz. Dolayısıyla çocuklar bu ortamda büyüdükleri için bir yere kadar… Onlar daha hafife alıyorlar sanki bir takım olayları. Kendi hayatları daha ön planda yani.
Onunla konuşurken bir anne misiniz, bir arkadaş mı?
Ciddi konuları konuşurken tabii ki anne figürü ile. Ama onunla ilgili konulara gelince okulla ve arkadaşlarıyla ilgili konuşunca o zaman biraz daha arkadaşça ve onun yaşına inerek konuşuyorum ki, ürkütmek istemiyorum. Bazı konular var ki gözünün içine baka baka konuştuğumda hemen onu kapıyor.
Anlaşamadığınız nokta yok mu yani?
Henüz zorlanmıyorum ama derslerine ayırması gereken zaman ile arkadaşlarına ayırması gereken zaman konusunda çatışıyoruz. Şimdilik öyle… (Gülüşmeler)
Kızınız Zehra’nın sanatçı olmasını ister misiniz?
Tabi ki kendisi bilir. Ben oyunculuğu seviyorum. Oyunculuk çok güzel bir şey. Sahneye çıkmasını çok tercih etmem ama sinema oyuncusu, tiyatro oyuncusu olabilir. Ama olmasın. Niye olmasın? Özgürlüğünü yaşayabilmesi için benim gibi kurallar koyması lazım. O kuralları koyması için de çok zaman geçmesi lazım. O geçen zamana yazık olur. Çünka, iş herşey bir tarafa ama özel hayat çok önemli. s.zengin@zaman.com.tr
Tecavüz suçlularını hadım ederlerken bana da görev verebilirler
Tecavüz suçu işleyenler için çıkarılacak Hadım Yasası ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Sonuna kadar arkasındayım. Hadım ederlerken hatta bana da böyle bir görev verebilirler. (Gülüşmeler)
Hayatı bir hapishane olarak düşünürseniz gerçek hayatta bu kadar güçlü görünme imajınız bununla mı ilgili?
Hımmm. Hiç öyle düşünmemiştim açıkçası. Güçlü görünmüyorum ki gerçekten güçlüyüm. Bunun Allah tarafından bana verilmiş bir armağan olduğunu düşünüyorum. İşin içinden çıkacak bir yolu çok çabuk buluyorum kafamda. İnsan olmak problemleri hallede hallede gitmek demektir. İnsan olup da hiç problemsiz yaşamak o kadar zor ki!
Hiç çözemediğiniz bir problem yok mu yani hayatta?
Annemi kurtaramadım mesela. Diğer bütün olayların her türlü çözümü var, bir şey ile yaşamaya alışmak da çözümdür.
Siz de bir erkek beyni mi var?
Bilmem. Aslında kadınların beyinlerini değiştirip erkeklere koysalar o zaman erkekler feci olurlardı herhalde. Yüce Allah bunu çok iyi dengelemiş. (Gülüyor) Ben düşünce ve erkeğe bakış açımda çok feminen olduğumu düşünüyorum.
Popüler kültür olmasa ben olmazdım
Popüler kültür bu denli güçlü olmasaydı Hülya Avşar var olur muydu?
Hayır, hiç olmazdı. Of çok sıkıcı… Popüler kültür derken yani bunu çok aşağı indirgemeden konuşalım. Yani, popüler kültür demek ulaşılmaz olmaktan çıkıp, gündeme hem kadın olmak hem aile olmak hem iş yapmak hem ev kadını olmak hem sokakta herkes gibi yaşamak… Sosyal olmak, giyinmek kuşanmak, dekolte giymek, yeri geldiğinde kapalı giyinmek, full makyaj yapmak, gündemde olmak, güzel bir şey. Gündem için yorum yapabilmek, gündeme gelmek, nabzı yakalamak en azından.
Bütün bunları zaten yapıyorsunuz…
Evet yani, 4 sene ortadan kaybolmak seni entel gösteriyor. Halbuki entel falan değilsin. Ortalarda görünmem havaları… Ben onu yapacak bir kadın değilim.
Yeni televizyon programı ne alemde?
18 Mart Cuma günü TNT’de başlıyor. Kendi yazdığım, dekorunu da kendi yaptığım hiç ummadığınız bir program olacak. Standup’la başlayacağım; gırgırıyla, şamatasıyla, tek başıma, öyle beyaz bir sandalyenin üstünde oturarak sunacağım. Canlı olacak ve konuklarım da önde oturacaklar seyircilerle beraber. Bir de basın tribünüm olacak. Oradan fotoğraf ve kamera çekimi yapabilecekler. Onlardan da ortak bir soru alacağım.
Yetenek Sizsiniz yarışmasında Acun’un size takılması rahatsız ediyor mu sizi?
Eski arkadaşım Acun. Normal zamanda birbirimize daha çok takılıp güldüğümüz için orası en hafifi. Asıl takılma dışarıda.
Fatmagül’ün Suçu Ne? filminde oynamıştınız. Diziyi nasıl buluyorsunuz?
Dizi, filmlikten çıktı. Çok başka yerlere gitti yani. Sonunu belki bağlayacaklar ama çok değişti. Beren Saat, Aşk-ı Memnu’da daha başarılıydı. Buradaki rol çok kısıtlı herhalde onun için. Burada daha başka oyuncular da ön plana çıkıyorlar. Ama Beren’i beğeniyorum, sinemada geleceği olanlardan.
“Kadınlar için rol modelim” diyebilir misiniz?
Yoo… Hiç öyle bir niyetim de yok yani. Hiç öyle bir arzum da olmadı. Aslında kadınların çoğu şeyde ters buldukları biriyim ben. Çoğu kadın benim düşüncelerimi doğru bulmuyor.
Niye isminiz sosyal projelerde çok yer almıyor peki?
Tabii ki öne çıkmayan şeyler var, ama sizin söylediğiniz bir derneğin yüzü olmak ya da onlarla birlikte hareket etmekse yakında olacak. Olmasını istiyorum. Çocuk okutmak, tenisçi yetiştirmek, 10 senedir bir sürü çocuğa okul yaptırmak… Bunları saymakla bitmez. Bir yüz olmak için sonunda kendimi seçtim. Onlarda beni kabul ederlerse…
Hıncal Uluç’un Defne Joy Foster’ın ardından yazdığı yazıya ne diyorsunuz bir kadın olarak?
Hıncal’ın yazdığı onun üzüntüsünü ortaya koyan bir şeydi. Yani Hıncal Uluç bana göre çok üzüldü, çok canı yandı ki öyle yazdı. Ben de öyle yaparım mesela. Kendi ailemden birine üzülüyor ve sıkılıyorsam onu acıtmaya çalışırım. Defne Joy’u Allah huzur içinde yatırsın, hiç o konuyu irdelemedim. Ama tabii içim yandı. Allahtan çocuk küçük diyorum.
Aşık olduğum adam yüzüme bile bakmadı
72.Koğuş’ta karşılıksız bir aşk var. Böyle bir aşkı mı tercih ederdiniz yoksa halihazırda sizi bırakıp giden erkeklerin olduğu bir dünyayı mı?
Bırakıp gideni tercih ederim. En azından bir şeyi yaşarım ve onun sonucuna da katlanırım. Ama yaşamadığım bir aşkı istemem.
Sizin bir kişiyi karşılıksız olarak sevdiğiniz olmadı mı? Hep elde eden kişi misiniz?
Bir kere oldu. Yunanlı bir sanatçıya, Yero Limado’ya çok aşık olmuştum. Ağlayarak ayrılmıştım Yunanistan’dan.
Hiç mi söyleyemediniz?
Çok seneler önceydi tabii, çok gençtim. Burada aylarca albümlerini dinleyerek ağladım ama geçti gitti. (Gülüşmeler)
Hikaye burada bitmiyor gibi?
Birkaç kere karşılaştık sonra, aynı ortamlarda olduk. Bir organizasyonla onu dinlemeye gittik. Benimle hiç ilgilenmedi. Ben de kendime göre güzel ve dikkat çeken biriydim ama ilgilenmedi. Yıllar sonra gay olduğunu öğrendim. (Gülüşmeler) Kendi kendime yaşadığımla kaldım. Çok şaşkına döndüm tabii.
Benim gibi güzel bir kadına neden ilgi göstermiyor gibi bir duygu geçti değil mi içinizden?
Ee dedim tabii yani dedim, Allah Allah. (Gülüşmeler) Benim farkında bile olmamam zoruma gitmişti tabii. Düşünün yani, evine giderken yolu kaldığımız otelin oradan geçiyormuş. Otelin karşısında bir kayalık vardı, orada sabaha kadar bekledim geçecek diye. Kalbim çarpa çarpa böyle…
Aldatılma konusunda %60 ben hatalıyım
Erkeklerin sizi terketmesinde hiç kendinizi sorumlu tuttuğunuz oluyor mu?
Şimdiye kadar terkedilmeyi yaşamadım. Aldatılmaksa kastettiğiniz şöyle. Aldatıldıktan sonra bunu kabullenmek istemeyip evliliği bitirmeyi istememek gibi bir takım şeyler de yaşandığı için, aldatılma konusunda %60 hata bende. Duygularıma göre davrandım. İlgilenmemek, evliliğin peşini bırakmak, kadınlık yapmamak gibi bir takım şeyler söz konusu olunca aslında bunları hata olarak görmüyorum. Bu duygulara rağmen evli olduğum için biraz daha egolarımı söküp o duygulara rağmen evli bir kadınım deyip kadınlık yapmaya devam edebilirdim. Bunu da hata olarak görüyorum, o kadar.
Ne kadar modern bir duruş olsa da evliliğinizi devam ettirme noktasında geleneksel bir tavır var sizde değil mi?
Evet. Kesinlikle öyle. Ben bir aile kurulduğu zaman mutlaka o aile çok büyük olaylar olmadığı sürece dağılmamalı. Benim için bir aile menfaat ilişkisine dönerse bozulmalıdır. Günübirlik aldatmalardan dolayı çocuk varsa bozulmamalıdır. Gözünle görmediysen ve kulak doygunluğu ile kulağına geliyorsa ve bunu hissetmediysen bu sebepten dolayı olmamalı. Bence aile bir kere kuruluyor. İkinci evliliklerde aile çok uzun yıllar geçerse sağlanabilir.
Bu dediğiniz şeyi hang ikadın kabul eder ki?
Bana sorarsanız ben de kabul etmiyorum. (Gülüşmeler) Ama gerçeği bu, sindirmeye çalışıyoruz.
Bir intikam duygusu oluşmuyor mu?
Hayır, bende hiç oluşmadı. Ben intikamımı susarak ve kadınlık yapmayarak aldım, her zaman.
Susmak çözüyor mu meseleyi?
Evlenmiş, çocuğu olmuş bir erkekle konuşmak anlamsız geliyor. Bir aldatma olayının üzerine konuşarak bir şey çözemezsiniz. Asıl konuşmak, bazen konuşmamaktır. Çalışan bir kadınsanız, ev kadınıysanız kolay oluyor.
Kendi ayaklarınızın üzerinde duruyor olmak sizi rahatlatıyor yani?
Kesinlikle rahatlatıyor. Yalnız doğduk, yalnız öleceğiz. Bu kadar basit.
Böyle mi düşünüyorsunuz cidden?
Kesinlikle böyle düşünüyorum. Yani hayatı geçerken yanınızda birisi olması tabii ki güzel ve hoş bir şey ama ben kendi ayaklarımın üstünde durmazsam birine sırtımı dayayarak yaşarsam bir gün yıkılabilirim. Buna ne gerek var ki? Eğer Allah bana akıl, zeka verdiyse çalışma gücü verdiyse, para, şöhret, mal, mülk verdiyse ben zaten arkamın kale gibi olmuş olduğunu düşünüyorum. Duygusal anlamda biriyle birlikte yaşamayı elbet isterim. Bugün anneler babalarda evlatlarını terk edip gidiyorlar ki, en büyük sevgi duyduğumuz kişiler.
Kazandığınız maddi birikimi sahip olmak duygusuyla mı açıklarsınız var olmakla mı?
Çok güzel bir soru. Tamamen sahip olmak. Var olmak duygularım onlara bağlı değil.
Neye bağlı, var olmak duygusu?
Kendime, kendimi sevmeme, insan olmama, ürettiklerimi düşünerek onlardan aldığım güce. Beni var eden şeyler ürettiklerim sadece.
Yaptığınız bütün işler sizi güçlü yapıyor ise, bu işler aynı zamanda zayıflığınız için bir perde de değil mi?
Perde değil, insan olmak o demek zaten. Ben arkama döndüğümde kendime saygım artıyor. İnsan olmak problem çözmek, ağlamak, üzülmek, gülmek, çalışmak, ilişki yaşamak… Bunlar olmadan nasıl yaşancak? İnsan olmak ciğer, apandist, dalak değil yani. (Gülüşmeler)
Size bunların hepsi mutluluk mu veriyor?
Evet hem de çok. O kadar mutluyum ki. Gurur duyuyorum kendimle.
Hiç mi travma yaşatmıyor bütün bunlar?
Güzel bir soru. Alttan böyle yedi şiddetinde birşey gelebilir yani. (Gülüşmeler) Valla, Allah sağlık sıhhat versin torunlarımı görebileyim. Mesleki travmalar mesleğimde hiçbir şey yapmıyor olmak travma yaratır. Bu yüzden sekiz saatlik çalışma süresi, hafta sonları çalışmamak ve özel hayatımı zedeleyecek işleri reddediyorum. Sadece işine odaklanmış bir kadın olsaydım çok kötü olurdu. Arkanı döndüğünde ailenle kucaklaşıyorsun. Parayı niye kazanıyorsun? Geleceğini sağlamlaştırabilmek için. Bunlar benim için bir araç yani.
Bundan sonra çalışmasanız ne olur ki?
Hiçbir şey olmaz. Ama mutluluğumu kaybederim. Sanki 72. Koğuştan para mı kazandım? Benim bu filmden kazandığım para bir haftada harcadığım para yani.
Üç çocuğum daha olsun isterdim
Sevgi arsızlığı var mı sizde?
Yok. Yani sevilmek istiyorum ama öyle arsızca sevilmek istenen bir kadın değilim. Evet sevildim ama aile içi sevgiden bahsediyorum, bu sevgi beni çok doyuruyor.
Hayran sevgisi boş mu yani?
Hayır boş değil tabi ki onların sevgisi olmadan olur mu? Mutlaka onların sevgisi var ki benim yaptıklarımla sinerji oluşuyor. Ama ailemden aldığım sevgi o birliktelik arsızlığımı tamamen törpülüyor.
Her söylediği olay olan, hep gündemde kalan bir kadın olarak egonuz ne boyutta?
Egom vardır. Egosu olmayan kişi zaten sanatçı olamaz. Ama tabi bu egoyu nasıl nerelerde kullandığın önemli. Saygısızlık ve hadsizlik anında direkt egom öne geçer. Ama bana dokunmadıkları takdirde o kadar naif ve hissettirmeden önünüzden geçen bir kişiliğim vardır ki inanamazsınız yani. Ama beni tırmalamıyacaklar. Saygısızlığa hiç tahammülüm yok. Ego aslında insan olmanın en önemli özelliği. Egon olmazsa mutlu olamazsın. Egon olmazsa kendinizi başka istediğiniz yerlere koyamazsınız. Ego olmazsa kendinizi sevemezsiniz, kendinizi beğenemezsiniz, üretemezsiniz yani kişiliğiniz gider. Ego çok önemlidir.
Gestapo kişiliğiniz bununla mı ilgili?
Hayır, onun egoyla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Ben disiplinin biraz böyle yumruğu masaya vurmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Yani bu şart, kural… Ben siyasette olsaydım çok despot biri olurdum, yıkar geçirirdim. Çok ağır cezacıyım. Çok isterdim kadınlardan sorumlu ya da aileden sorumlu bakan olmayı.
Var mı hala siyaset düşüncesi?
Şu anda öyle bir düşüncem yok açıkçası. Ben öyle milletvekili ya da bakan olayım falan derdinde değilim, sivil toplum örgütü kurup devletin üstünde bir kurum oluşturmak düşüncesindeyim. Başbakan olmak bile kendinden vazgeçmiş olmakla ilgili, çok zor.
Başbakan’ı konuk ettiniz Tv programınıza. Ne hissettiniz?
Bir sanatçı olarak bütün Türkiye ‘nin sevgisini, nefretini, alkışını, gözlerini, bakışlarını üzerine taşıyorsunuz. Başbakan’da aynı duygular içerisinde. Onunki hayat memat meselesi, bizimkisi o kadar ciddi değil. Onda da kararlılık hissettim, bir ego hissettim. Ondaki sertlik duygularını saklamadan, oynamaya gerek duymadan kendi kişiliğini ortaya koymasıyla ilgili. Bu tavrı bende yapardım. Benim yüzüme hakaret içerikli konuşan kim olursa olsun izin vermem.
“İnsan her yıl kendine bir hedef koymalı” diyordunuz. Bu yıl ki hedefiniz ne?
Bu seneki hedeflerimi zaten gerçekleştirdim. Hedeflerini çok önceden gerçekleştirmiş biri olarak hedeflerimin üzerinde oynuyorum artık. Tv, sinema, sahne; çocuk sahibi oldum, evlendim, ayrıldım. Yurtdışından ödül alma hedefim yok. Bundan sonra evlenmek gibi de bir hedefim yok.
Yaşlandığınızı hissediyor musunuz?
Hayır. Yaşlanmak sanki 60’dan sonra oluyor gibi. Yaşlanmak yaş almak demek. Enerjiniz düşer
kendi kabuğunuza çekilmek istersiniz o zaman yaşlanmış olursunuz.
Pişmanlık yok mu hiç?
Hayır yok ama 2-3 çocuk daha doğurabilirdim mesela. Gerçi şimdiki durumdan çok memnunum.
Bir çocuğu büyütmek ve ona dört dörtlük zaman ayırmak için, iki üç tane olunca zor olacakmış gibi geliyor. Üst üste hamileliklerim oldu, onları da doğurabilirdim.
Ben güzelim derim, zekiyim demem
Bir kitap yazdığınızı söylemiştiniz. Vaz mı geçtiniz?
Evet, çıkartmayacağım.
Niye toplum hazır mı değil?
Evet, anlayan var anlamayan var. İnsanlar çoğu zaman benim söylemlerime hazır değiller. Ama sonradan gördüler ki doğruluk payı çok yüksek. Ben biraz daha erken farkediyorum olayları. Bu kitap tamamen felsefi bir kitap. Biraz karışık bir kitap. Hani denize attığınız deniz yatağı elinizden kaçar ve siz yakalamaya çalıştıkça o sizden uzaklaşır ya, hayat böyle bir şey.
Zeki olduğunuzu söylüyorsunuz. Neye borçlusunuz zihin güzelliğinizi?
Bilmem ki… Zeki olduğumu ben söylemiyorum. Ben zekiyim demem hiç bir zaman. Güzelim derim ama zekiyim demem hiç bir zaman. Ona çok gerek duymadım söylemeye. (Gülüşmeler) Çok fazla okuyan bir kadın değilim. Farkındalığım çok yüksek benim.
Gıcık bir tavrınız var sizin. Bu neden?
Bazen sinirlendirdikleri zaman gıcık oluyorum. Aslında herkes deli, bir tane normal insan yok. Siyasetçiler bile buna dahil. O yüzden herkes kendi başının çaresine bakacak. Başka türlü bunun çözümü yok. Hepimiz deliyiz. Ben zırdeliyim. Terfi edip rütbe alıyorum. Sonra bir huniyle… (Kahkahalar)
Bir de rakibim yok diyorsunuz.
Bence kimsenin rakibi yok. Rakip olabilme şansına sahip olabilen insanlar olabilirdi. O da benden farklı bir şeyler yaparak. Farklı bir şey yapan insan senin rakibindir. O yüzden rakibim yok. Gerçi ben her alanı kaplamış biriyim. (Gülüşmeler) Benim sporu toplumsal hale getirmem, bir sürü çocuğu, sporcu ve tenisci olarak yetiştirmem, okul eğitimlerini üstlenmem zaten bir alternatiflik getiriyor yıllardan beri. Benim rakibim olacak kişi, benim tarzımda ama farklı bir şey yapıp, sanatsal anlamda da farklı bir şey yapacak ki onu rakip olarak göreyim. Yani kıskanacağım, bu benim niye aklıma gelmedi diyebileceğim kişidir rakibim. Henüz beni korkutan kimse olmadı. Yok öyle biri. Olmayacak da… (Gülüşmeler)
Hiç kendi kabuğuma çekileyim dediğiniz olmadı mı?
Ben aslında kabuğumdayım. Herkes zannediyor ki çok ortadayım. Herkes avucunu yalasın.
Ağlıyor musunuz hiç?
Ağlarım. Ağlarım ama böyle durup dururken, hani çok gülüp gülüp eve gidip “Allah kahretsin’ deyip de ağlamam yani. Benim duygularımı harekete geçiren çok klişe şeyler. Yani bir gün annem aklıma geldiği zaman ağlıyorum. Televizyon haberlerinde çok canımı yakan şeyler olduğu zaman gözlerim doluyor. Bir tek şey beni çok ağlatır, çok dolduysam ve çok hakkımın yendiğini hissediyorsam hırsımdan ağlarım.
Kendinizden sıkıldığınız oluyor mu?
Kendimden sıkıldığım o depresif dönemlerde çok sıkılmıştım. Hiç bir şey istemiyordum, hiç bir şey yakıştıramıyordum kendime. Ama tam aksi, gerçekten aynaya bakarken de kendimi görmek de çok hoşuma gidiyor. Benim yüzüm bana huzur veriyor. Hakikaten aynaya bakıp “Allah’ım şükürler olsun” diyorum. (Gülüyor) Yukarıdan bakmayı bilmek lazım.
Yukarıdan baktığınız zaman kendi yaptıklarınız komik gelmiyor mu size?
Ben zaten komiğim, dengeli değilim. Herkesle alay etmek geliyor içimden. Kimseyi ciddiye almak istemiyorum. Düşünsenize, adamın bir tanesine yukarıdan bakıyorsun devlet sorunu hallediyor, halbuki bir saat sonra ne olacağı belli değil. Gülesim geliyor. Herşey olacağına varıyor çünkü.
Ee siz niye ciddi program yaptınız o zaman?
E ne yapayım? Hunilik işte… (Gülüşmeler) Bugüne kadar kim, hangi konuşmasıyla neyi düzeltti bana bir söyleyin sonucu, “Vayyy beeee cidden bir şey düzeldi” diyelim. Herkes, sabahlara kadar konuşuyorlar, tartışıyorlar ciddi ciddi, bir de kavga ediyorlar..
İzliyor musunuz onları?
Futbol izliyorum, bak o eğlenceli. O bir eğlence, o bir aktivite…
Biliyor musunuz ofsaytı?
Hayır. Of sait diyorum ben. (Gülüşmeler)
Zaman