Sadakatsizlik…

Sadakatsizlik…

Aldatmak, sadakatsizlik, ihanet…Başka bir adı var mı aklıma gelmedi. İnsanı cinsel kimliğinde yaralayan bir konu olması itibarıyle de üzerine çok yazılıp çizilen bir olgu…

Ahlaki bir boyutu da olan sadakatsizlik durumu; sevgiliyse iki insanın karşılıklı, evliyse şahitler huzurunda birbirlerine verdiği “akit” i bozan birşey. Yani evlenirken şahitlerin olması sadakatsizliği zorlaştırıcı bir unsur oluşturuyor  öyle olması bekleniyor.

Bu nedenle kişinin “aldatılmak” olarak algıladığı durum her neyse,  kişilerin duymasıyla daha ağır yaşanan bir soruna dönüşüyor.

Gizli kaldığında sineye çekebilirken, başkaları duyduğunda ilişkisini bitirmek zorunda kalabiliyor kişiler.

Kadınlar aldatıldıklarını arkadaşlarına, dostlarına daha kolay söyleyebilirken erkekler  bu imkansızın da ötesinde oluyor ve fakat şu da bir gerçektir ki aldatıldığı halde eşini bırakmayan erkek sayısı hiç de az değil; eğer kamuya mal olmadıysa!

Peki kadın ve erkek başlangıçda birbirlerine bu kadar  sözler vermelerine rağmen sadakatsizlik neden dizboyu? Aslında ilişkinin en başında bu korku ve kaygı hep var. “Beni her zaman seveceksin değil mi?” sorusu bu kaygıyı anlatmıyor mu?

Eskiden kadınlar bu kaygıyı daha fazla yaşarken şimdi erkekler de aynı kaygıdan müzdarip. Sadece bu nedenle bile ilişkide derinleşemeyebiliyorlar yani ciddi bir güven sorunu yaşıyorlar.

Sosyal paylaşım ve arkadaşlık sitelerinde katologdan seçer gibi Ece, Birce, Hatice o da olmazsa Tuğçe şeklinde alternatifler yaratabiliyor adamlar ya da bunu tersine çevirirsek kadınlar. Dolayısıyla çokeşlilik gerçekten cinsiyete özgü birşey mi? bu da tartışılır görünüyor.

Ahmet Sohbetli, Psikeart dergisindeki bir yazısında çokeşlilik ve tekeşlilikle ilgili ilginç bir yorumda bulunuyor; “Çokeşlilikde isteyip elde edebileceğimiz kişiler üzerinde sınırsız hakkımız vardır, tekeşlilikde elimizdeki kişinin sahipliği. Sonuçta tekeşliliğin getirdiği sahip olmanın verdiği onay ve haz, diğer taraftan bakılırsa yanlış, çalıntı ve soysuzdur: “Mülkiyet hırsızlıktır.” diyor.

Aşk ve sevmek iki insanın ortak deneyimi ve yaratımıdır ama mesela “Ben seni ellerin olsun diye mi sevdim.” şarkısında kendi kurduğu bu yaratıcı aşkın yitimine yapılan bir sitem vardır. Yarattığı şeyin güzelliği, yaşadığı kayıp duygusunun inanılmaz ağırlığı nedeniyle asla görülemeyecek ve bunun hazzına bundan sonra varılamayacaktır.

Demek ki eninde sonunda insan sadakatsizliğe ne kadar açıksa, sahiplenmeye o denli musait. Gerilim hattında salınım..

Arthur schopenhauer’ den söz etmeden olmaz; “Doğa neslin devamı için insanı harcar. Kadın ve erkek çocuk için birbirine aşık olur” diyor. Kanıt olarak da “Çocuk doğduktan sonra aşk biter” diye ileri sürüyor. Bu önermeye göre de evlilikte çocuktan sonra aldatma potansiyeli artıyor.

Bir de “aldatma” olarak neyi algılayacak aldatıldığını düşünen taraf kısmı var; günübirlik ilişkiler var mesela, bir de duygusal ilişki boyutu olanlar. Peki ya sanal seks onu da “aldatma” sayacak mı?

Uzm. Psikolog, Psikoterapist Ruşen Nur Arıkan

Milliyet

Yazar: EK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir